Güzel Kelimeler Sözlüğü
Güzel Kelimeler Sözlüğü’nde güzel kelimeler aranır, güzel kelimeler bulunur. Örnek: Şu kelimeleri aradığınızda, bakın neler çıkıyor? Can, Saygı, Sevgi, Kültür, Ahlak, Çocuk, Anlayış, İnsan, Hak, Hatır, Bahçe, Dost, Güzel, Eğitim, Doğru veya aklınıza ne düşerse…
There are 119 names in this directory beginning with the letter H.
Habitat
- Yerleşme, oturma.
- Bitkinin doğal olarak yetiştiği yer, yurt.
- Bir canlı türünü ya da canlı birliklerini barındıran ve kendine özgü özellikler gösteren yaşama ortamı.
Hafıza
- Bellek.
- Kur’an-ı Kerim'i başından sonuna kadar ezberlemiş olan kadın.
- Yaşantıları, öğrenilen konuları bilinçli olarak akılda tutma, saklama gücü, bellek.
Hak
- Adalet.
- Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç.
- Allah’ın adlarından.
- Dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk.
- Verilmiş emekten doğan manevi yetki.
- Pay.
- Emek karşılığı ücret.
- Doğru, gerçek.
Halkoyu
- Büyük bir topluluğun türlü siyasi ve toplumsal sorunlardaki görüşünün alınması ve ona göre uygulamaya girişilmesi için yapılan oylamada halkın bildirdiği olumlu veya olumsuz oy.
- Osmanlıca: Arayı umumiye müracaat.
Harika
- Yaradılışın ve imkânların üstünde nitelikleriyle insanda hayranlık uyandıran.
- Çok büyük bir hayranlık uyandıran, eksiksiz, kusursuz, tam, mükemmel.
- Güzel anlamında kullanılan bir söz.
Harman
- Biçildikten sonra tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi.
- Bu işin yapıldığı yer veya mevsim.
- Birçok çeşitten birer parça alıp yeni birleşim oluşturma işi.
- Selüloz açılması aşamasından başlayıp kâğıt veya karton sayfasının meydana gelmesine kadar kullanılan bir veya birkaç kâğıt hamuru ile diğer malzemelerin meydana getirdiği sulu süspansiyon.
- Herhangi bir şeyin toplu hâlde bulunduğu, işlendiği veya satıldığı yer.
- Herhangi bir şeyin çok bulunduğu yer.
- (Mimarlık) Harç ya da beton yapmak için hazırlanmış kum, kireç ve çimento karışımı yığın.
Hassas
- Duyarlı.
- Duyum ve duyguları algılayan.
- Çabuk etkilenen.
- Yapımı ve bakımı özen isteyen, aksamadan çok doğru çalışan, kesin ölçüler gerektiren işlerde kullanılan (alet).
Hatır
- Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl, yâd.
- Gönül, kalp.
- Birine karşı duyulan saygı, sevgi.
- Durum, keyif, hâl.
Hâtıra
- Anı.
- Bellekte yaşamaya devam eden geçmiş izlenim, duygu veya olay.
- Bir kimse veya olayı hatırlatan nesne, yadigâr.
- Andaç, anmalık.
Hayat
- Canlı, sağ olma durumu.
- Yaşam.
- Hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü, yaşantı.
- Meslek.
- Geçim şartlarının bütünü.
- Canlılığı gösteren hareket, kaynaşma.
- Yaşamayı sağlayan şartların bütünü.
- Bir kimsenin tarihsel biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi.
- Sofa. Avlu. Salon, hol. Koridor. Balkon. Sundurma. Oda. Köylerde çamaşır yıkanılan yer, yunaklık. Yayla evi. Eski ev. Ev bahçesi. Ahır, ağıl. Arsa.
- Canlılarda, doğumdan ölüme kadar geçen süre.
- Yaşama, yaşayış.
Hayırlaşma
- Pazarlıkta veya herhangi bir hususta anlaştıktan sonra birbirlerine hayır dileme.
- Hayırlaşmak biçimi veya durumu.
Hayırsever
- Yoksullara, düşkünlere, yardıma muhtaç olanlara iyilik ve yardım etmesini seven, iyiliksever, yardımsever, hayırperver.
- Halkın yararı için okul, çeşme, hastane vb. yaptıran.
Hayrat
- Sevap kazanmak için yapılan iyilik.
- Halkın yararlanması için yapılan okul, çeşme, hastane vb. yapı.
Hazar
- Barış.
- VI-X. yüzyıllar arasında Hazar Denizi'nin ve Kafkasların kuzeyinde yaşamış bir Türk boyu veya bu boydan olan kimse.
- Barış ve güven.
Helal
- Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî bakımdan yasaklanmamış olan, haram karşıtı.
- Kurallara, geleneklere uygun.
- Kurallara, geleneklere uygun olarak.
- Nikâhlı eş.
Helalühoş
- Yapılmış bir iyilikten, yardımdan söz edilirken buna pişman olunmadığını anlatmak için söylenen "helalühoş olsun" cümlesinde geçen bir söz. Helal ve hoş.
Hevesli
- Bir şeye, bir işe istek duyan veya merak sarmış olan, istekli, heveskâr.
- Bir sanatı meslek edinmeksizin yalnız zevk için yapan kişi.
- Amatör.
Heyecan
- Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi vb. sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu.
- Coşku.
- Bir uyarıcı karşısında, aşırı derecede duygulanış nedeniyle fizyolojik değişmelere yol açan tepki.
- Organizmanın durgun ve olağan durumundan herhangi bir biçimde uzaklaşması hali.
- (Lat. emovere = devinmek) İç ya da dış uyarımlarla ortaya çıkan ruhsal devinim; duygu devinimi. Heyecan: a. kalıcı, sürekli (ör. kara sevda); b. geçici bir coşkunluk niteliğinde (ör. sevinç); c. belli bir şeye yönelmiş (ör. korku) olabilir.
Hicran
- Bir yerden veya bir kimseden ayrılma, ayrılık.
- Ayrılığın neden olduğu onulmaz acı, üzüntü, keder.
Hikmet
- Bilgelik.
- Tanrı'nın insanlarca anlaşılamayan amacı.
- Gizli sebep.
- Öğüt verici söz.
- Fizik.
- Felsefe.
- Sebep, batındaki sır.
- XII. yüzyılda Türkistan'da büyük bir tarikat kuran Ahmet Yesevi'nin şiirlerine ve bunlara benzeyen halk şiirlerine verilen ad.
- Özlü söz, vecize.
Hilâl
- Ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi, ayça, yeni ay.
- Çocukların okuma öğrenmeye başladıklarında satır ve sözleri şaşırmamak için söz üzerinde gezdirdikleri ucu sivri, uzunca bir gösterme aracı.
Himmet
- Yardım, kayırma.
- Çalışma, emek, gayret, çaba.
- Lütuf, iyilik, iyi davranma.
- Yüksek irade.
- Kutsal sayılan bir kişi tarafından yapılan etki.
- Çelikçomak oyunu.
Hissetmek
- Fiziksel bir uyarıyı duymak.
- Bir şeyden etkilenmek, duymak.
- Sezmek, farkına varmak, anlamak.
- Saymak, addetmek.
Hoşgörü
- Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha, tolerans.
- (Lat. tolerantia < tolerare = katlanmak) : 1. Başkalarının düşünce ve kanılarını hoşgörme, onların da geçerliliklerine karşı tepki göstermeme. 2. Başkalarının düşünce ve kanılarını özgürce dile getirmesini ve düşüncelerine göre yaşamasını hoşgörme tutumu. // Batı dünyasında özellikle 16. yüzyıldan beri din baskısından kurtulmayla dinsel sorunlar karşısında hoşgörü başlamıştır. (Nicolaus Cusanus'un "De pace fidei" adlı yapıtı yol açıcı olmuş, sonradan Bodin, Spinoza, Locke, Voltaire bu konuda etkili yapıtlar vermişlerdir.)
Hüda
- Tanrı: Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda -M. A. Ersoy.
Hudayinabit
- Kendiliğinden yetişen (bitki).
- Başıboş büyümüş (kimse).
- Eğitim görmemiş, kendi kendini yetiştirmiş olan (kimse).
Hukuk
- Gerçek ve tüzel kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen, yaptırımları belirleyen yasaların bütünü, tüze.
- Yasaları konu alan bilim.
- Haklar.
- Ahbaplık, dostluk.
Huşu
- Alçak gönüllülük.
- Tanrı'ya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma.
- Hayranlık ve korkunun karıştığı bileşik bir duygu.
Huzur
- Dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinç.
- Ön, yan, kat, makam, yamaç.
- Bir yerde bulunma.